NECDET BEY

sultan ahmed camii

Adreste verilen iş merkezine vardığında Salim bey onu dış kapıda bekliyordu. Birlikte dokuzuncu kattaki dergi merkezine çıktılar. Bu temiz ve nezih iş ortamı Yılmaz beyin çok hoşuna gitti. Bir tarafta Topkapı Sarayı, beride boğaz manzarası… Sükûnet ve her taraftan onu çağıran yüzlerce kitaplık bir kütüphane.

Salim bey, arkadaşını bu ortama çekmeyi ve konuşmalarını burada sürdürmelerini özellikle istemişti. Bunda iki temel düşüncesi vardı:

Birisi Yılmaz beyi, dergi sahibi Necdet beyle tanıştırmak, diğeri de onun sorularına hafızasından yarım cevaplar vermek yerine, kütüphaneden gerekli cevapları bulup okumak.

Kitabın etkisi daha başka olurdu.

“İstersen,” dedi, Salim bey, “önce  sana bir yorgunluk çayı içireyim, sonra Necdet  beyle bir tanışalım. Çok dolu bir insandır. Bazı konularda fikrini alabiliriz. Daha sonra odama geçeriz ve yarım kalmış bütün sorularını konuşuruz. Bildiklerime cevap veririm, gerektiğinde de kütüphaneden yararlanırız.

“Olur, nasıl istersen.” dedi Yılmaz bey.

Çaylarını içtiler ve Necdet beyin odasına geçtiler. O büyük odada Necdet bey kitaplar arasında zorlukla görülebiliyordu.

Kısa bir tanışma faslından sonra Salim bey, arkadaşıyla bir hafta önceki görüşmelerini Fatiha suresi hakkında söylediklerini  şöyle bir özetledi.

Necdet bey,

“Güzel şeyler konuşmuşsunuz. Hepsi doğru, hepsi faydalı, hepsi hikmetli. Fatiha suresi üzerinde ben de oldukça kitap karıştırdım. Özellikle, “ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz” mealindeki ayet üzerinde birbirinden güzel değerlendirmeler var.

Ayette niçin ‘ben’ değil de ‘biz’ denilmiş? İnsan tek başına da namaz kılsa yine ‘Biz ancak sana ibadet ederiz.’ diyor.

Burada üç cemaatten söz ediliyor:

Birisi yeryüzündeki bütün Müslümanlar. İnsan namazını yalnız başına da kılsa onları düşünüp, onlar namına “biz”  diyebilir.

İkinci cemaat, bütün varlık alemi. Her varlık niçin yaratılmışsa o gayeye hizmet ediyor, kendisine verilen görevi eksiksiz yerine getiriyor. İnsan bütün bu varlıkları da niyet ederek ‘biz’ diyebilir.

Üçüncü cemaat ise insanın bütün organları, duyguları, yani maddi ve manevi bütün sermayesi. Bunların da kendilerine göre görevleri var. Onları yerine getirmeleri de o organların, o duyguların ibadetleri oluyor. İnsan bu cemaati de niyet ederek “biz” diyebilir.

Bakın, bu son cemaat hakkında size harika bir vecize nakledeyim:

“İnsanın bir ferdinde bir cemaat-i mükellefîn bulunur.”

Bu vecize hakkında kaleme alınan bir yazıyı yayınlamıştık. Bulabilirsem size okumak isterim.” dedi.

Yerinden kalktı. Derginin eski sayılarını karıştırmaya başladı. Çok geçmeden yazıyı buldu.

“Vaktiniz varsa okuyalım, yoksa fotokopisini takdim edeyim, sonra okursunuz.” dedi.

Yılmaz bey,

“Ben Salim beyle  bu konuyu konuşmak için geldim.. Okursanız memnun kalırım.” dedi.

Necdet bey, yazıyı Salim beye uzattı: “Sen okusan daha iyi olur.” dedi.

Yazının başlığı Yılmaz beyin çok  dikkatini çekti:

“Namaz Kılmayan Cami”

Pek bir şey anlamamıştı. Caminin namaz kılması nasıl olurdu?

Bir şey sormayı da erken buldu. Merakla dinlemeye koyuldu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.