SIRF DÜNYA İÇİN Mİ YARATILDIK? 

“Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun?” (Sözler) Nur Külliyatında  geçen bu cümle hayalimi bir anda taziye meclislerine götürdü ve o meclislerde sıkça okunan şu ayet-i kerîmeyi hatırlattı: “Onlar; başlarına bir musibet gelince, ‘Biz şüphesiz Allah’a aidiz (Allah içiniz, Allah’ınız)…

KÜLLİYET KAZANMA 

Nur Külliyatında,  insanın külliyet kazanarak Allah’a yaklaşması konusunda çok önemli dersler ve mesajlar vardır. Allah’a yaklaşma, kulun Allah’ın rızası dairesinde hareket etmesi, O’nun marifeti, muhabbeti yolunda ilerlemesi ve O’ndan uzaklaşmayı netice veren isyanlardan, günahlardan da hassasiyetle kaçınması ile mümkün olur. “Kulum bana en fazla farzlarla,…

Bize Bizden Yakın

Yakınlık denilince insanın aklına, öncelikle, mesafe yakınlığı gelir. Halbuki, günlük hayatımızda yakınlığı daha farklı şekilleriyle de kullanırız; yakın akrabam, cana yakın, gelmesi yakın gibi. Bütün mekânları yaratan Allah,  mekândan  münezzeh olduğuna göre, O’nun bize yakınlığı, yahut bizim O’nun yakınlığını talep etmemiz elbette  mekân ve mesafe…

Benzemezlik

Her varlığın kendine mahsus bir “zatı”, kaderin çizdiği bir “özellikler dünyası” ve  icra ettiği bir “fiiller âlemi” vardır. Bu farklı mahiyetler ve onların gördükleri değişik işler, harika bir nizam içinde cereyan etmekte ve bunların tümünden kâinattaki nizam ortaya çıkmakta ve bu âlemin yaratılışındaki İlâhî maksatlar…

Ene rasadıyla Allah’ın mülkünü mahlukata taksim etmek

İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsanın hilkatinden maksad, mahfî hazine-i İlahiyeyi keşif ile göstermek ve Kadîr-i Ezelî’ye bir bürhan, bir delil, bir ma’kes-i nuranî olmakla cemal-i ezelînin tecellisi için şeffaf bir mir’at, bir âyine olmaktır. Hakikaten semavat, arz ve cibalin hamlinden âciz kaldıkları emaneti insan hamlettiği cihetle cilâlanmış,…

Varlığımızı hikmet dairesinde değerlendirebiliyor muyuz?

Hikmet ve kudret hem dünyada hem de ahirette birlikte tecelli ederler. Yani, Allah’ın kudretiyle yaratılan her şey hikmet üzere yaratılır. Bununla birlikte, dünyada hikmet daha çok nazara çarpar, ahirette ise kudretin azameti ön plana çıkar. Bir örnek verelim: Yıldızlar da güzeldir, çiçekler de. Ancak, yıldızları…

Neden ben değil de biz diyoruz?

“İyyake na’büdü ve iyyake nestain”de; “biz yalnız sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım dileriz.” ifadesinde neden çoğul kipi kullanılmıştır? Bu konuda risalelerde müstakil bir bahis vardır. Özet olarak: İnsan tek başına da namaz kılsa, “na’büdü, nestein” (ibadet ederiz, yardım dileriz) derken bütün müminleri kastedebilir.

Aklı başında olan insan

Elimde Nur Külliyatından Mesnevî-i Nuriye var. Defalarca okuduğum bir cümle farklı bir çehreyle yeniden karşıma çıktı: “Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz.” Önceleri bu cümleyi Üstat Hazretlerinin çok uzaklardaki bir insana seslenişi gibi hayal etmiş…

İnsanın bir ferdi, sair hayvanatın bir nev’i hükmündedir.

“İnsanın bir ferdi, sair hayvanatın bir nev’i hükmündedir.”  Lem’alar İnsan garip bir varlık… İki insan aynı manzarada farklı şeyler hissediyor, aynı kitaptan ayrı mânâlar süzüyorlar. Aynı kâinatı değişik değerlendiriyor ve insanlığa birbirinden çok uzak mânâlar veriyorlar. Nur Külliyatından bir hakikat dersi: “İnsanın bir ferdi, sair…

İnsan simasında, küre-i arz simasında ve kâinat simasında; niçin diğer isimler değil de hep ism-i Rahmanın tezahürü nazara veriliyor?

İnsan simasında, küre-i arz simasında ve kâinat simasında; niçin diğer isimler değil de hep ism-i Rahmanın tezahürü nazara veriliyor.  Niçin diğer mahlukata göre insan, ism-i Rahmanı tamamıyla gösterir bir mahiyettedir? Vahdet-ül vücudun, mutedil kısmının, “la mevcude illa hu” demesiyle, insanın sima-i manevisinin münasebetini nasıl anlamalıyız?…