Çoğu insan, eşitlikle adaleti karıştırıyor, çokları adaletle eşitliği bir sayıyor, bunları birbirine karıştırıyor. Halbuki, mutlak eşitlik, yâni, her şeyin her yönden aynı olması, adalete zıt!..
Önce insanların icraatlarından bir iki misal vereyim:
Bir şâir, kasidesinde her harfi kelimenin tamamını dikkate alarak yazar. Her kelimeyi, o şiirin bütününü nazara alarak yerleştirir. Her mısrayı da kasidenin tamamını gözeterek kaleme alır. Burada mutlak eşitlik değil, adalet söz konusu… İlk mısra başa gelir, son mısra dipte kalır, ama hepsi aynı gayeye hizmet ederler.
Bir fabrikatör, fabrikasının büyüklüğünü, bölmelerini, motorlarını, tâ en küçük cıvatasına varıncaya kadar hikmet ve adaletle tanzim eder. Ve ortaya mükemmel bir fabrika çıkar. Mutlak eşitlik, bu düzeni harap eder.
Bir ressam da öyle değil mi?.. O, çizdiği her bir tabloda, her şeyi yerli yerine oturtur. Renkleri, şekilleri mutlak eşitlikle değil, adaletle taksim eder. Neye ne yakışırsa, onu onunla boyar. Kime ne gerekliyse ona o şekli verir. Ve ortaya harika bir eser çıkar…
İşte bu kâinat da mükemmel bir kaside, muazzam bir fabrika ve harika bir tablo gibi. Bizim vazifemiz, bu İlâhî eserdeki sonsuz adalet tecellilerini hayretle ve hayranlıkla seyretmek…