İ’lem Eyyühel-Aziz! Gâfil nefis, âhireti dünyanın bitişiğinde ve dünya ile bağlı bir menzil zannediyor. Bu itibarla nefsin elinde iki silâh vardır. Dünyanın zeval ve fenasının eleminden kurtulmak için âhireti düşünmekle ümidvar olur. Âhiret için lâzım olan a’mal külfetine gelince, gaflet veya tegafül ile ondan da kendisini kurtarır.
Ölmüş olanların hayatta olmadıklarını düşünmüyor. Ancak sefere gidenler gibi, görünmüyorlarsa da hayattadırlar, diye zanneder. Ve ölüme o kadar ehemmiyet vermiyor. Bazı dünyevî işlerini ebedîleştirmek için şöyle bir desisesi de vardır ki: “Matlublarımın dünyada semereleri olmasa da, esasları âhiret ile muttasıl ve âhirette faideleri vardır” diye müteselli oluyor. Meselâ: İlim gibi, “Dünyada menfaati olmasa bile âhirette faidesi vardır” diye iyi ciheti göstermekle, kötü ciheti altında yutturur.
Hülâsa: Nefis, devekuşu gibidir. Şeytan sofestaî, heva da bektaşîdir.
Açıklama:
Nefsin dünyayı ahiretin bitişiğinde zannetmesi, kendini gaflete sokan kişinin, ahiret inancındaki sathiliğini, basitliğini ifade ediyor. Bu adam ahireti belki inkâr etmiyor ama, sadece ölümü düşündüğünde onunla teselli bulup yine yanlış yoluna devam ediyor…
“Bitişik” kelimesi, şöyle bir mana hatıra getiriyor: İnsan seyahat ederken bir otelde kalır, sonra orayı beğenmedi mi bitişikteki bir diğer otele geçer. Dünyadan ahirete geçmek bu kadar basit değil. Arada kabir hayatı var, berzah alemi var, orada ilk songular yapılacak. Cennet lezzetlerinin ilk örnekleri de, cehennem azabının ilk numunelileri de orada tadılacak. Sonra mahşerin dehşetini yaşama, sonra uzun süre vakfede bekleme, daha sonra mizanda hesaba çekilme var.
Nefis bunları düşünmek istemiyor, çünkü düşünse ona göre hayatına yön vermesi, o ebedi hayat için de bir şeyler yapması gerekiyor.
“Tegafül” kendini gaflete vermek, bile bile gafilce davranmak demektir. Hani bir cehalet var, bir de tecahül var. Cehalet bir şey hakkında bilgisi olmamaktır. Tecahül ise o şeyi bildiği halde kendini bilmezliğe vermek, bilmiyor gibi davranmaktır. İşte, bugünkü, aşırı eğlenceler, sefahatler, içkiler, uyuşturucular, hep tegafülden, kendini aldatma isteğinden doğan marazlardır.
Üstadımız, bu gibi şeylerle akılların tenvim edildiğini, uyutulduğunu nazara verir. Ağlayan çocuğun önce oyuncaklarla avutup sonra uyutulması gibi, neci olduğunu, bu dünyaya niçin geldiğini ve ölümle nereye gittiğini düşünmek isteyen aklı susturmanın ve uyutmanın yolu da sefahattir, kumardır, içkidir, uyuşturucudur.