Biz kendi cüz’i irademizle bir anda ancak bir şey irade edebiliyoruz. İrademiz cüz’i olunca kudretimiz de, diğer sıfatlarımız da cüzi faaliyet gösterebiliyor, sırayla iş görüyorlar.
Gücümüzü bir anda iki işe veremiyoruz, çünkü bir anda iki iş yapmayı irade etmiş değiliz; kudret ise iradeye rağmen bir iş göremez.
Bir anda iki ayrı yöne bakamıyoruz. Bir anda iki ayrı kelimeyi konuşamıyoruz. Bir anda iki ayrı olayı birlikte hatırlayamıyoruz.
Biz bütün bu işleri ancak sıra ile yaparken, bir de bakıyoruz, bedenimizde yüz trilyon hücre beraber çalışıyor, iç organlarımız bir fabrika gibi birlikte işliyorlar. Saçlarımız, tırnaklarımız birlikte uzuyorlar.
“Bu nasıl oluyor?” diye soruyoruz kendi kendimize ve cevabını gecikmeden veriyoruz:
“Bu işleri ben irade etmiyorum ve ben yapmıyorum da ondan.”
İşte, bedenimizde bizim ilim, kudret ve irademiz dışında bu kadar çok işi birlikte yapan ve yaratan kudret, ağacın yapraklarını da birlikte büyütüyor, güneşin gezegenlerini de birlikte döndürüyor, yıldızları da birlikte tutuyor, düşmelerine engel oluyor.
Cansızlar alemi bir yana, sadece canlıların bir milyon altı yüz bin türü var. Bu kadar çok ve değişik varlığı, zatlarıyla, özellikleriyle, işleriyle birbirinden farklı yaratan Cenâb-ı Hakk’ın fiillerini idrak etmek bu aciz insanın takatini çok aşar.
İnsan, bu gerçekten gaflet edince, İlâhî icraatları düşünürken kendi işlerini esas alıyor ve yanılıyor.