Her varlığın Allah’ı hamd ile tesbîh ettiği şu âyet-i kerîmede açıkça belirtilmektedir:
“… Her şey O’nu hamd ile tesbîh eder. Ancak, siz onların tesbîhlerini anlamazsınız.” İsrâ Sûresi, 44
Tefsir âlimlerinin çoğunluğu âyette geçen bu hamd ve tesbîhin lisân-ı hâl ile olduğunu ifade ederken bir grup alim de bu tesbîhin sadece hâl diliyle değil doğrudan yapıldığı kanaatindedirler. Cenâb-ı Hakk’ın cansız varlıklara da emir verdiğine dâir âyetler de bu âlimlerin görüşlerini tasdik eder mâhiyettedir. Bunun en açık örneği Nuh tufanının sona ermesi için verilen İlâhî emirlerdir: “Ey arz (yeryüzü), suyunu yut! Ey semâ (suyunu) tut!” Hûd Sûresi, 44
O hâlde, emir dinleyen bu mahlûkların tesbîh etmeleri de mümkündür. Bu tesbîh sadece hâl diline mahsûs değildir.
Şu var ki, insan, tesbîh ve ibâdet denilince kendi tesbîh ve ibâdetini ölçü alarak düşünür. Hâlbuki, varlıkların mâhiyetleri birbirinden ne kadar farklı ise ibâdet ve tesbîhleri de o kadar farklıdır.
Bizim cansız dediğimiz eşyâ, aslında bazı hayât alâmetleri taşımaktadırlar. Atomların ve gezegenlerin hareketi ve bing-bang teorisine göre kâinatın sürekli büyümesi birer hayat alâmetidir. O halde, cansız eşyada, bitkilerden çok daha aşağı da olsa bir hayât mevcuttur. Elbette ki bu çok aşağı hayât tabakasının tesbîhi ve hamdi de aşağı seviyede olacaktır.